28 Ağustos - 9 Eylül Tangier

Bu sezon kışlama yerimiz Tangier olacak. Amaç hem Kanaryalar'a giderken covid nedeni ile kapı duvar kapalı olan Fas'ı gezmek, hem de tekneyi AB dışına çıkarmak. Bir taşla iki kuş yani. Bu mevsim orkalar genellikle kuzey İspanya kıyılarında faaller, ama yine de bir tedirginlik yok değil. O nedenle önce kendimizi Cebelitarık'tan direkt karşı kıyıya atıyoruz ki sonra Afrika kıyısında sığ sulardan ilerleyebilelim. Malum orkalar için bugüne dair edinilen en önemli tecrübe  20 metre sınırı. Olaysız bir şekilde ulaşıyoruz Tangier Marina'

davamı...


Başlığı bir "geçiş" yazısı gibi attık, ama tek uzun bir seyirden bahsetmeyeceğiz. Üç ayrı kısa kısa seyir yaptık. Aradaki iki kasaba da çok ilginç olmayınca birleştirmeyi tercih ettik.

Aslında Cadiz'den Tangier'e uzunca tek seyirle geçmek mümkün. Ancak tam orkaların en çok sıkıntı yarattığı alandan geçmek gerekiyor. Bu mevsimde çoğu kuzey sularında, tüm saldırı haberleri Biskay körfezi, Kuzey İspanya taraflarından geliyor. Ama buralarda da hala görüldüklerine dair raporlar var. Bir kaç haftadır Cebelitarık çıkışında hiç saldırı yok, benim teorim sadece yaşlıların burada kaldıkları

davamı...


Pazar sabahı Bonanza karşısındaki demir alanından çıkıp Cadiz'e yöneliyoruz. Sabah saatlerinde akıntı yine avantajımıza, nehirden hızlı bir şekilde çıkıyoruz. Chipiona kasabasının önündeki adaların arasından geçip güneye dönüyoruz. Yolumuz çok fazla değil, hava da sakin. Hatta o kadar sakin ki, Rota önüne geldiğimizde, alargada duran tekneleri görünce marina girişimizi erteleyip gidip koyun içine demir atıyoruz. Pazar olduğu için öğleden sonra epey bir tekne daha geliyor.

Önce bir deniz suyunu yokluyoruz. İlk defa ideal sıcaklıkta. Şu ana kadar okyanusa yakın yerlerde çok soğuktu.

davamı...


Mazagon ve Huelva pek enteresan olmadığı için sadece bir gün kalıp sabah marinadan çıkarak yolumuza devam ediyoruz. Öğleden sonraya kadar kayda değer hiç bir rüzgar göstermediği için motora kuvvet. Cadiz yönünde gidiyoruz, ama bu şehirden önce Guadalquivir nehrine girip 1-2 gece alargada durmaya niyetliyiz. Bu da stratejik olarak önemli nehirlerden biri. Sevilya'ya kadar bayağı büyük yük gemileri dahi gidebiliyor. Sadece Sevilya'dan hemen önce bir lock var. Gelecek sene için bu nehirle de ilgili planlarımız var.

Monoton bir seyirden sonra nehrin girişine ulaşıyoruz. Mazagon'dan bir

davamı...


Artık Guadiana Nehrinden çıkıp doğuya yol yapma zamanı...

Sabah hem akıntıdan hem de öğlene kadar beklenen uygun rüzgardan faydalanmak için erkence kalkıp demir alıyoruz. Çapamız bize yine dipten bazı hediyeler getiriyor. Bu seferki balık sepetine benzer birşeyler. Tonoz etkisi göstermiyor, hareket edebiliyoruz. Ama saçakları pervaneye filan karışmadan hızla kesip kurtulmayı tercih ediyoruz.

Demiri temizler temizlemez ana yelkeni açıyoruz ve pupa seyriyle nehir girişindeki kanaldan, akıntı sağolsun, oldukça hızlı bir şekilde çıkıyoruz. Okyanusla buluşunca doğuya

davamı...


Portekiz tarafında Vila Real de Santo António, İspanya tarafında Ayamonte şehirleri. Birbirlerininden bu kadar farklı olabilirler!

İlk önce Portekiz tarafının önüne demir atıp karaya çıkıyoruz.

Santo Antonio, Aveiro'daki veba salgınından kurtulan balıkçılar için 1774'de kurulmuş. Ve 1755' de büyük deprem sonrası yeniden Lisbon'a benzer bir planda inşaa edilmiş. Bu nedenle şehir planı ve bina tipi olarak bir miktar Lisbon'a benzetiliyor ve müthiş düzenli gözüken bir şehir. Tüm caddeler gönyesinde, binalar muntazam vs... Günümüzde bir bölgesini trafiğe kapatıp keyifli

davamı...


Salı sabahı 11'e kadar oyalanıp kahvaltı sonrası yola çıkıyoruz. (İyi ki de... Dışarıda güneyli ölü dalgalar karşılıyor bizi. Yolda yemek keyifsiz olacaktı.)

Zamanlama yine bir gel-git ile ilgili, ama ne bu nehir çıkışındaki, ne de varacağımız Guadiana nehrindeki akıntı değil konu. Esas derdimiz o nehrin 4 mil içindeki köprünün yüksekliği! Değişik kaynaklarda 18-20 metre arasında veriliyor köprünün yüksekliği (ve herkes belirsizlikten şikayetçi.) Sağlama almak için, suyun en düşük olduğu zamanda geçmek öneriliyor. Zaten sonrasında nehirden yukarı devam edeceğimiz için akıntı

davamı...


Culatra kanalından çıktıktan sonra ilk hedefimiz Tavira. Asıl derdimiz yolu bölmek. Hatta beğenmezsek Guiadana nehrine devam edecek kadar vakit bile bıraktık kendimize. Ama çok beğeniyoruz ve iki gece kalıyoruz.

Coğrafya Culatra'yı andırsa da kanallar çok daha dar ve sığ. Lagünden çok nehir demek daha doğru. Bazı yerlerde manevra yapacak genişlik bile yok. Esas demirleme bölgesini tonozlarla doldurmuşlar, aralarına demirlemek imkansız. (Bir yandan iyi, çünkü demir atmaya göre çok daha fazla tekne bağlanabiliyor.) Ama telefonla ulaştığımız işletmeci pazar günü boş tonoz bulmanın

davamı...


Cumartesi sabahı demir alıp genel olarak Culatra olarak bilinen bölgeye giriyoruz. Uyarılar yerindeymiş, kanalda akıntı 3 knotlara kadar çıkıyor. Ama bu saatte lehimize.

Culatra bu kocaman lagünün önündeki adanın ismi. Çoğu tekne bu adanın içine demirlediği için yelkenciler arasında öyle anılıyor. Kara tarafında iki büyük yerleşim Faro ve Olhao.

Çok acayip bir alan. Hele bizim gibi gel-gite yabancı Akdenizliler için. Evet, üç senedir limanlarda her gün iki metreye kadar inen çıkan iskelelere alıştık, ama orada gördüğümüz hep dikey bir hareketti. Burada çok büyük bir alan

davamı...


28 Temmuz Cuma sabahı marinada sallana sallana hazırlanıyoruz. Kahve, kahvaltı, tekneyi yıkama, alarga için birkaç yemek pişirme, suları doldurma vs....

Sallanıyoruz, çünkü Culatra bölgesine 17:30'dan önce varmak istemiyoruz. Burası; Faro ve Olhao şehirlerini de barındıran kocaman bir delta. Gelgit zamanlamasını iyi ayarlamazsanız giriş kanalında ciddi akıntılar olduğu söyleniyor. Bu yüzden kanala akşam girmek istiyoruz.

Tam öğle vakti marinadan çıkıyoruz. Hafif bir rüzgar beklentisi var. Yavaş yavaş gitmeyi umuyoruz. Ama tahminlerin üstünde bir rüzgar bizi karşılıyor.

davamı...